..................................................................................................www.mccbusra.tr.gg....
 
  Ana Sayfa
  بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّح&
  Peygamber efendımızın mucızelerı
  İslamiyet nedır?
  Elifba öğren
  Peygamber efendimiz (SAV)
  Selavat getırmek
  Nasıhatlar ve ogutler
  Ziyaretçi defteri
  DESTEKLEYENLERİMİZ
  Haberler-Gazeteler
  Karışık
  Mevlana
  Abdest ve namaz
  Hadısler
  Galatasaray
  Karısık resımler
  BusRa
  Şiirler
  Yemeği beğenmeyen çocuk
  Radyo Dinle
  Oyunlar
  dini hikayeler
  tessetür giyim
  2008 eşarplar
Şiirler

Anam Gelir

Sakalıma kır düştü,
Söylemeyin anama.
Üzülürde ağlar,
Ağlar sonra, bilirim.

Hepsi hepsi üç tane
Üç tel ne ki sakalda
Üzüldüğüne değmez,
Değmez sonra bilirim.
Gözlerime bir baksın,
Bir baksın anam şöyle.
Derdi gözümden okur,
Okur sonra bilirim

Yine İstanbul anlatırım,
Anlatırım neşeyle.
Neşemde hüzün bulur,
Bulur sonra, bilirim.

Ana bir şey yok derim,
Sen dua et gizlice.
Anam hep dua eder,
Eder sonra bilirim.

Ölüm haberim gelir
Bir gün bir gazetede.
Peşimden anam gelir,
Hemen gelir, bilirim.
 

Bedirhan Gökçe

 

Ayasofya Garipti

Dolaştım İstanbul'u sabaha karşı
Aşiyan, Eyüp Sultan, Kapalıçarşı
İçimdeki hüzünle durdum önünde,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.

Şimdi Eyüp'teyim ben, sabah namazı
Hiçbir yerde bulamam burdaki hazzı.
İndim Sultan Ahmet'e bir hüzün sardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı.

Gözlerim kan çanağı, çıktım dışarı,
Caminin tam önünde simitçi hacı.
Kan kırmızı o çayda yine o vardı,
Ayasofya garipti, ben ağlamaklı...
 

Bedirhan Gökçe

   

SES-Resim) SOL YANIM ACIYOR - Bedirhan GÖKÇE

Merhaba anne,
Yine ben geldim.
Merak etme okuldan çıktım da geldim.
Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama
Ali, 'Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder.'
demişti de onun için söylüyorum.
Geçen hafta öğretmen, sağ elimde sarımsak, sol elimde
soğan dedirte dedirte öğretti sağımı solumu.
Ben biliyorum artık anne, sağım neresi, solum neresi
Ağrıyan yanımın neresi olduğunu.
Şimdi iyi biliyorum anne.
Hani geçen geldiğimde:
Şuram acıyor işte, şuram demiştim de
Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne
Bak şimdi söylüyorum. Şuram işte,
Sol yanım çok acıyor anne.
Hem de her gün acıyor anne her gün.

Dün sabah annesi Ayşe'nin saçlarını örmüştü.
Elinden tutup okula getirdi.
Yakası da danteldi.
Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi.
Ben de ağladım,
Ağladım hiç de utanmadım.
Öğretmen ne oldu dedi?
Düştüm, dizim çok acıyor dedim.
Yalan söyledim anne.
Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne.

Bugün ben de saçım örülsün istedim.
Babam ördü ama onunki gibi olmadı.
Dantel yaka istedim.
Babam; 'Ben bilmem ki kızım.' dedi.
Bari okula sen götür dedim.
'Kızım, iş...' dedi.
Ben de bana ne dedim, ağladım.
'Kızım, ekmek' dedi babam.
Sustum ama okula giderken yine ağladım anne.
Ha, bi de sol yanım yine çok acıdı anne.

Herkesin çorapları bembeyaz,
benimkiler gri gibi.
Zeynep, 'Annem, beyazlara renkli çamaşır
katmadan yıkıyormuş' dedi.
Babam hepsini birlikte yıkıyor.
Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?
Uffff, babam, her gün domates
peynir koyuyor beslenmeme.
Üzülmesin diye söylemiyorum ama
Arkadaşlarım her gün kurabiye,
börek, pasta getiriyor.
Biliyorum babam pasta yapmasını
bilmez anne.

Hava kararıyor, ben gideyim anne.
Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.
Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.
Kim bozuyor toprağını,
Çiçeklerini kim koparıyor?
İzin verme anne,
Ne olur toprağına el sürdürme!
Eve gidince aklıma geliyor bi de
bunun için ağlıyorum anne.
Bak, kavanoz yanımda,
toprağından bir avuç daha alayım.
Biliyor musun anne?
Her gelişimde aldığım topraklarını
Şu kavanozda biriktirdim.
Üzerine de resmini yapıştırıp
başucuma koydum.

Her sabah onu öpüyor kokluyorum.
Kimseye söyleme ama anne
Bazen de konuşuyorum onunla.
Ne yapayım seni çok özlüyorum
anne.
Ha unutmadan,
Öğretmen yarın anneyi anlatan
bir yazı yazacaksınız dedi.
Ben babama yazdıracağım.
Öğretmen anlarsa çok kızar ama
bana ne kızarsa kızsın.
Ben seni hiç görmedim ki neyi,
nasıl anlatacağım anne.

Senin adın geçince sol yanım
acıyor anne.
Hiç bir şey yutamıyorum.
Bazen de dayanamayıp ağlıyorum.
Kağıda da böyle yazamam ya anne.
Ben gidiyorum anne,
Toprağını öpeyim, sen de rüyama gel beni öp.
Mutlaka gel anne,
Sen rüyama gelmeyince
Sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne.
Sol yanım acıyor anne.
İşte tam şurası,
Sol yanım çok acıyor anne.
Seni çok özledim anne, çooook...


Şiir : Ayla AYDEMİR
Yorum : Aysun ASAR
Kayıt : TGRT FM
 
       Dilin Yalan Söylüyor

Tohumdun yüreğimde fidan oldun büyüdün,
Ağaç idin bağımda, çınar oldun yürüdün.

Nasıl söküldün öyle, çatır çatır içimden,
Köklerin yüreğimde kan revan oldu birden.

Çalı çırpı bıraktın giderken yüreğimde,
Hepsi bir kıymık gibi beynimin her yerinde.

Dilin ne derse desin, gözün öyle demiyor,
Seni sevmedim derken, dilin yalan söylüyor.

Burası Ulus parkı, karşımız Anadolu,
Gönlümün öbür yanı ondan böyle sır dolu.

Yalnızım bu şehirde, hem de yapayanlızım,
Boğuluyorum gitme, şair olur bir yanım.

Yok böyle demiştim ben, yanlış anladım hemen,
Bunun hepsi hikaye, baştan komiğiz zaten.

Kendimizi kandırdık, kargalar güler buna,
Birde ciddiye aldık, karganın papuç damda.

Bu koca alemde biz, varla yok arasıyız,
Olmasak da olurdu, varsak yaşamalıyız.

Olmayacak duaya amin demeyelim biz,
Herkes kendi yoluna biz hep böyle gideriz...
 

Bedirhan Gökçe

Eski Bir Sancı

Eski bir sevdayı anlatır,
Çalan her şarkı.
Her nağmede gizlidir,
Eski bir sancı.
Bazen hüzzamdır sessiz,
Hüzünlüdür eskiden.
Bazen sabadır sensiz,
Mistik ve de derinden.

Sen ki hasret yüklü gemide,
Yanımdayken özlemim.
Sen ki özlem yüklü sevdada,
Yurt yurt gezindiğimsin.
Ne sen bil bunu,
Nede ben söyleyeyim.
Aşık maşuktan ayrı,
Acı çeker bilirim...
 

Bedirhan Gökçe

Eylül

Memleket havalarından bir haber ver,
Eylül yağmuru nasıl düşer toprağa?
Kemah’ın kapalı dar yollarında
Hangi kuş hatıra çizdi dal uçlarına?

Yanıp sönen mavi ışıklarla kaybolan Yusuf
Geri döndü mü yurduna?
Ya Viranşehirli Yakup, Çaykaralı Musa?
Onlarda döndü mü yurduna? ...

Hani sen;
Aşkı bir üveyikten satın almıştın Sadri.
Ne oldu ona?
Bıçak kesmez oldu ağzını...
Susar oldun, yazmaz oldun daha...
Oysa yüreğimizi koymuştuk ortaya.
Hani, taşırdı be usta!

Bak yine bir Eylül havası var Sadri,
İkibin’e doğru 97 Mart’ında.
O gün doğan İsmail bugün delikanlı çağında
İlkbaharda sonbahar, bu nedir usta?

Maltepe cigarasının adı mı var bugün?
Üç bardak çayın hatırımı kaldı?
Tornacının yanında çıraktı dayın,
O günlerden yüzünde eser mi kaldı?
Gel yine bir gurbet türküsü uçuralım.
Munzur’dan İstanbul’a
Fırat’ın suyundan bulgur aşına
Serin göze başından Eylül ayına.
Üç gurbet türküsü tutturalım
Dostluk adına...

Bilirsin sende de bende de
Eylül’ün acı bir tadı vardı.
Şiire Eylül dediysek
Elbet;
Bir maksadı vardı.
Elbet
 

Bedirhan Gökçe

Gamzelerim

Ben hüzünlerle sevdim şiirleri
Ben hüzünlerle büyüttüm kendimi
Küçükken gamzelerim vardı benim
Büyüdükçe hüzne sattım hepsini...
 

Bedirhan Gökçe

 

Gitme

Gideceğim diyorsun
Gitme be Ali gitme.
Bu gidiş bitirir tüketir seni,
Hırsla kalkan zararla oturur Ali.
Gel lanet et şeytana gitme,
Gitme be ali

Biz sahil kahvelerin
Romantik havasıyla,
Otantik havasıyla sevdik.
Tavşan kanı çayı,
Titreyen elleriyle sunan
İhtiyar balıkçının
Gülümseyen yüzüyle sevdik.

Sen gideceğim diyorsun,
Gitme be Ali,
Hayallerimiz var,
Geleceğimiz var,
Dualarımız var.
O kızı alacağız Ali,
Hem de istediğin
Bir “ebruli akşamda”,
Sarı saçlarına Ankara’yı takıp
Ver elini İstanbul...

Yine gideceğiz
O sahil kahvesine.
Tavşan kanında çay,
Yosun tadında köy.
Çaydanlıkta demimiz muhabbet,
Şekerimiz sohbetin olacak.
Sonra ijtiyar balıkçı gelecek,
Oturtup ihtiyarı, ona çay ikram edeceğiz.
Ardından uzaklara dalacak gözleri,
Ve hazin hikayesini anlatacak.
Kim bilir belki de
Hikayesi sana benzeyecek,
Sonu “yanlıştı” diye bilecek...

Gitme be Ali gitme.
Bak bana şiir yazdırdın.
Gel yine hayallere dalalım,
Düşüp sokaklara, sürüyelim Ankara’yı.
Tamam mı Ali, tamam mı?
At şu paltoyu,
Çaylar iki oldu Kerim!
Çaylar iki oldu.
Çankaya 1996
 

Bedirhan Gökçe

 
 
Kar

Nasıl kar yağdı bugün, gece sabaha karşı,
Ortalık bembeyazdı, sanki bir gelin gibi.
Tane tane döküldü, göklerin sevda marşı,
Günahtan arındırdı, tüm günahkar yüzleri...

Yüzünde güller açtı kar yağınca herkezin,
İlk kez böyle günahsız, ilk kez böyle neşeli.
Çocuklar gibi gülşen, çocuklar gibi şen
Gökten armağan gibi döküldü her tanesi...

Sokak lambalarından, süzüldü tane tane
Usul usul indiler bir birine değmeden.
Melekler indirirmiş her bir kar tanesi,
Annem öyle derdi de inanmazdım küçükken.

Bir iken bin oldular, on binlere karıştı,
Çoğaldı da yerden bir karış açtı.
İnsanlar döküldüler yollara birer birer,
Değen her ayak izi bir günah gibi kaldı...

Allah kar gibi yağdı kullarının üstüne,
Temizledi akladı, bembeyaz bir kuş gibi.
Her birimiz yıkandı, katran katran üstüne,
Bakamaz olmuştuk biz aynalara gün gibi.

İnsanlar kötü artık, zaman hiç değişmedi,
Geçen zaman ne yapsın, biz ettik kendimize.
Bu karda yağmasaydı halimiz ne olurdu?
Allah yine acıdı, bak yetişti bizlere...

Kar da bembeyaz yağar, anamızın sütü de
Gelinlik de beyazdır, giydiğimiz kefen de,
Birinde ağlarız biz diğerinde güleriz,
Beyazdan ak beyazı, buyurun sıyırın işte...
 

Bedirhan Gökçe

 

 
 
Küfrüm Edebimi Aştı Bu Gece

Sen benim gözümde bir hiçsin artık,
Nefretim aşkımı aştı bu gece
Bugün ki sözlerin söz müydü artık
Son sözün sabrımı aştı bu gece

Kolayca bitsin bu diyemedin de
Salladın savurdun basiretsizce
Hiç mi ders almadın onca gezdik de
Yağmurun rahmeti aştı bu gece

Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?
Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?
Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?
Yalanın doğrunu aştı bu gece

Evlenmek hayali kapımda idi
Giriş kat evimin boyası yeni
Mobilyan,takımın, alınmış idi
Vuslatım tadını aştı bu gece

Yemedim yedirdim ne varsa sana
Üç kuruşum olsa verirdim daha
Memurdum yoksuldum hatırlasana
Hafızam haddini aştı bu gece

Ayakların donmuş,üşümüştün de
Gece yatamamış üzülmüştüm de
Bir ay oruç tutup yememiştim de
O çizmen boyunu aştı bu gece

Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile
Allahtan beklenir kul bilmese de
Kızgınlığım buna, sebep ise de
Sabrım miadını aştı bu gece

Onca gez toz benle,seviyorum de
Sonra git nişanlan bir de ona de
Şerefsizlik değil, nedir bu söyle
Küfrüm edebimi aştı bu gece

Sana son bir sözüm, nasihatım var
Aldığım ahlakla bir terbiyem var
Seni doğurana ana deyip geçmek var
Saygım adabımı tuttu bu gece
Gönlümün romanı bitti bu gece
Hangisine yansam şimdi gün gece
Ömrümden beş yıl gitti bu gece
 

Bedirhan Gökçe

Oyun

Bildik bir oyundu bu oynadığımız,
Bir daha da oynamak istemiyorum.
Kazanan ben olsam da her oyun sonu,
Bin kez ebe sen olsan istemiyorum...

Bir yanı yitik hep her yanımızın,
Gözlerimiz bile bak, yalan söylüyor.
Rengi aynı olsa da her damlamızın
Kanımda tek kırmızı istemiyorum...

Miskette senin olsun, toplarda, ip de
Hem bizim mahalleli değilsin artık.
Oyuncaklar da sende, git oyna işte,
Ben seninle oynamak istemiyorum...

Oyundaki kuralı bilmiyormuşum.
İlk defa oynamıştım, nerden bileyim?
Bir daha deneyecek güçüm yok artık,
Çek git artık buradan istemiyorum...

Bir gün bizde büyürüz, süt içmeyiz ki
Bir kere ağzı yanan yoğurdu netsin?
Sapan taşları bir bir gönlümü deldi,
Hayata küsmüşüm ben oyunu batsın.

Artık ben oyunları hiç sevmiyorum,
Kimseyle de oynamak istemiyorum...
 

Bedirhan Gökçe

 

 
 
Türkü Gözlüm

Kar yağıyor türkü gözlüm
Kar yağıyor buralara.
Uzun hava ağıt gibi,
Dökülüyor bulvarlara.
Sen de gittin buralardan,
Böyle bir karlı havada.
Okul bittikten sonra 95'in yılbaşında,
Gelmiş özlemiştin beni,
Sarılmıştın hıçkırıkla,
Kar yağarken dilek tutmuş,
Kar yemiştin avucumda.
Nasıl gittin türkü gözlüm,
Mahzun kaldım buralarda.
Gülüşlerimiz geliyor,
Ağlıyorum buralarda.

Sen bir öğretmensin şimdi,
657 devlet memuru.
Kıt kanaat geçinirsin,
Seni beklediğim gibi,
Beklersin ay sonunu.

Belki de evlisin şimdi,
Bunca yıl geçti aradan.
Sen beni unuttun belli,
Türkü gözlüm çık hatrımdan.

Oralara da kar yağar mı,
Güneş çıkar mı ardından?
Saçaklardan su damlar mı,
Su girer mi papucundan?

Yokluk kötü türkü gözlüm,
Yokluğun çıkmaz aklımdan.
Varlık güzel türkü gözlüm,
Varlığın yitti yanımdan.

Okulun bittiği yıl tayinin çıktı doğuya.
Belki yazarsın diye,
Bir kalem almıştım sana.
O kalemle mektup yazmış,
O kalemle ağlamıştın.
Ama o son mektubunda,
Sen ne kadar değişmiştin...
Sözlerin de değişmişti...
Değiştiğin belliydi ki,
Kalemin de değişmişti...

Ah benim türkü gözlüm
Ne oldu birden sana?
And içmiştik gündüz gece,
And içmiştik kopmamaya.
Hacı Bayram'da dua ettik,
Ayırmasın Allah diye...
Bir fakire para verdik,
Belki dua eder diye...

Fakir mi dua etmedi,
Sen mi yalancı çıktın?
O fakiri göremedim,
Gelmedi namaz vakti.
Çok oturdum musallada,
Her tabutta kendim vardım,
Dua ettim ardım sıra...

Şimdi en arabesk duygularla
Dudağımda o türkü,
Yürüyorum bulvarlarda...
Ellerim üşürken hep
Ellerin gelir aklıma.
Yüreğim ağlıyor şimdi,
Yanıyorum buralarda...
Kar yağarken hazin hazin,
Ölüyorum türkü gözlüm,
Ölüyorum buralarda...
 

Bedirhan Gökçe

 

Ucuz İnsanlar

İnsanlar da parsellenmiş arsalar gibi
Duygular bölük bölük, his parça parça.
Bakışları andırır gerçek dost gibi
Yürekler sönük sönük, sis dalga dalga.

Şerefin böylesi ucuz gittiği,
Yüreğin böylesine teslim dediği.
Kulun kula acz ile ram ettiğini
Ne yazık ki burada sizinle gördüm.

Eskiden şeref için ölenler vardı,
Gurur onur şahsiyetin anlamı vardı.
Gerçekleri haykırmak yiğit şanıydı,
Bugün eskiden demek ne kadar acı.

Birleşmiş üçü beşi birlik olmuşlar,
Sükut ikrardan diye suskun kalmışlar.
Cemaziyelevvel malum ya bize
Ucuz ihanete ortak olmuşlar.

Benim adım Bedirhan bilenler bilir,
Benim özüm de bir sözlerim de bir.
Yalan söylüyorsam söyleyin bir bir,
Doğru diyorsanız söyleyin hep bir.

İsim isim yazmak bana yakışmaz,
Teşhir etmem ise yakışık almaz.
Dost oldum herdem dost bulamadım,
Ulan çek git derim size yakışmaz

ANKARA 1996
 

Bedirhan Gökçe

Yarım Şiir

Sana yazdığım şiir yarım kalacak
Boynu bükük kalacak tüm sözcüklerim.
Sana olan sevgimi kalem duyacak,
Kağıt da bilmeyecek canım sevdiğim...
 

Bedirhan Gökçe

adimla nasil berabersem
hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin

bir dakika bile cikmiyorsun aklimdan

kosar gibi yuruyusun

karanlikta bir isik gibi aydinlik gulusun

hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin

uzak uzak yildizlarla cevrilmis kainatin

karanlik bosluklarinda akip giderken zaman



adimla nasil berabersem oylece beraberiz

seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye

gonlumuz mutluluga inanmis olmanin gururuyla rahat

koltugumuzun altinda birer dinamit gibi kellemiz

ve sonra her zaman her olumuyle

ayni sartlar altinda kismet olmiyan

gercekleri gormenin aydinligi alinlarimizda



hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin

sen bana kalbim kadar elim kadar yakinsin.

atilla ilhanağustos çıkmazı
Beni koyup koyup gitme, n'olursun

Durdugun yerde dur

Kendini martilarla bir tutma

Senin kanatlarin yok

Dusersin yorulursun

Beni koyup koyup gitme, n'olursun



Bir deniz kiyisinda otur

Gemiler sensiz gitsin birak

Herkes gibi yasasana sen

Isine gucune baksana

Evlenirsin, cocugun olur

Beni koyup koyup gitme, n'olursun

atilla ilhanadım sonbahar
Nasıl iş bu

her yanına çiçek yağmış

erik ağacının

ışık içinde yüzüyor

neresinden baksan

gözlerin kamaşır.



Oysa ben aksam olmuşum

yapraklarım dökülüyor

usul usul

adım sonbahar.



(Ayrılık Sevdaya Dâhil,1993)

atilla ilhanağır kan kaybı
Biz yalnızlıktan doğduk o dağdağalı sudan

Biz yani; erdoğan, ayşenur, ali ve ahmet

Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku

Sanki bir tesbih koptu, tane tane savrulduk

Köy köy, bucak bucak, memleket memleket

Yani afyon, adilcevaz, akçadağ, turgutlu

Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku



Buzlu mehtap, alçakça kesmişti yolumuzu

Bütün kapılardan açıkça kovulmuştuk

Silahımız avcumuza yapışmıştı soğuktan

Biz yani; erdoğan, ayşenur, ali ve ahmet

Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku

Kestiremedik ne yaptığımızı, kim olduğumuzu

Sanki bir tesbih koptu, tane tane savrulduk

Köy köy, bucak bucak, memleket memleket

Yani afyon, adilcevaz, akçadağ, turgutlu

Birkaç litre kan, bir hayli kemik, epeyce korku



Ne kadar korkmuştuk, elimizden tutmadılar

Doğrudur kendi içimizde daraldığımız

Kim neyi savundu bilinmez, nereye kadar

Biz yani; erdoğan, ayşenur, ali ve ahmet

Başka bir yalnızlıkta boğulduk havasızlıktan

Sanki bir tesbih koptu, tane tane savrulduk

Köy köy, bucak bucak, memleket memleket

Ne solculuğumuz solculuktu, ne sağcılığımız

Karanlık bir kapı olup üstümüze kapandılar

Kimse bizi sevmedi

ağır kan kaybıyız

atilla ilhan               an gelir
An gelir

paldır küldür yıkılır bulutlar

gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet

o eski heyecan ölür

an gelir biter muhabbet

çalgılar susar heves kalmaz

şatârâbân ölür.



Şarabın gazabından kork

çünkü fena kırmızıdır

kan tutar / tutan ölür

sokaklar kuşatılmış

karakollar taranır

yağmurda bir militan ölü.



An gelir

ömrünün hırsızıdır

her ölen pişman ölür

hep yanlış anlaşılmıştır

hayalleri yasaklanmış

an gelir şimşek yalar

masmavi dehşetiyle siyaset meydanını

direkler çatırdar yalnızlıktan

sehpada pir sultan ölür.



Son umut kırılmıştır

Kaf dağı'nın ardındaki

ne selam artık ne sabah

kimseler bilmez nerdeler

namlı masal sevdalıları

evvel zaman içinde

kalbur saman ölür

kubbelerde uğuldar bâkî

çeşmelerden akar Sinan

an gelir

-lâ ilâhe illallah-

kanunî Süleyman ölür.



Görünmez bir mezarlıktır zaman

şairler dolaşır saf saf

tenhalarında şiir söyleyerek

kim duysa / korkudan ölür

-tahrip gücü yüksek-

saatli bir bombadır patlar

an gelir

Attilâ ilhan ölür.

atilla ilhan          ayrılık sevdaya dahil
AYRILIK SEVDAYA DAHIL



Acilmis sarmasik gulleri kokulariyla baygin

En gorkemli saatinde yildiz alacasinin

Gizli bir yilan gibi yuvarlanmis icimde kader

Uzak bir telefonda aglayan yagmurlu genc kadin

Ruzgar uzak karanliklara surmus yildizlari

Mor kivilcimlar geciyor daginik yalnizligimdan

Onu cok ariyorum onu cok ariyorum

Heryerimde vucudumun agir yanik sizilari

Bir yerlere yildirim dusuyorum

Ayriligimizi hisettigim an demirler eriyor hirsimdan

Ay isigina batmis karabiber agaclari gumus tozu

Gecenin irmaginda yuzuyor zambaklar yaseminler unutulmus

Tedirgin gulumser

Cunku ayrilik da sevdaya dahil cunku ayrilanlar hala sevgili

Hic bir ani tek basina yasayamazlar

Her an otekisiyle birlikte hersey onunla ilgili

Telasli karanlikta yumusak yarasalar

Gittikce genisliyen yakilmis ot kokusu

Yildizlar inanilmiyacak bir irilikte

Yansimalar tutmus butun sahili

Cunku ayrilmanin da vahsi bir tadi var

Oyle vahsi bir tad ki dayanilir gibi degil

Cunku ayriliklar da sevdaya dahil

Cunku ayrilanlar hala sevgili

Yanlizlik hizla alcalan bulutlar karanlik bir agirlik

Hava agir toprak agir yaprak agir

Su tozlari yagiyor ustumuze

Ozgurlugumuz yoksa yalnizligimiz midir

Eflatuna calar puslu lacivert bir sis kusatti ormani

Karanlik coktu denize

Yanlizlik cakmak tasi gibi sert elmas gibi keskin

Ne yanina donsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin

Kapini bir calan olmadi mi hele elini bir tutan

Bilekleri bembeyaz kugu boynu parmaklari uzun ve ince

Simsicak bakislari suc ortagi kacamak gulusleri gizlice

Yalnizlarin en buyuk sorunu tek basina ozgurluk ne ise yarayacak

Bir turlu cozemedikleri bu olu bir gezegenin soguk tenhaligina Benzemesin diye ozgurluk mutlaka paylasilacak suc ortagi bir sevgiliyle

Sanmistik ki ikimiz yeryuzunde ancak birbirimiz icin variz

Ikimiz sanmistik ki tek kisilik bir yalnizliga bile rahatca sigariz

Hic yanilmamisiz her an dusup dusup kristal bir bardak gibi

Tuz parca kirilsak da hala icimizde o yanardag agzi

Hala kipkizil gulumseyen sanki atesten bir tebessum zehir zemberek

atilla ilhan                        aysel git başımdan
aysel git başımdan ben sana göre değilim

ölümüm birden olacak seziyorum

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

aysel git başımdan istemiyorum

benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün

dağıtır gecelerim sarışınlığını

uykularımı uyusan nasıl korkarsın

hiçbir dakikamı yaşayamazsın

aysel git başımdan ben sana göre değilim

benim için kirletme aydınlığını

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim



Islığımı denesen hemen düşürürsün

gözlerim hızlandırır tenhalığını

yanlış şehirlere götürür trenlerim

ya ölmek ustalığını kazanırsın

ya korku biriktirmek yetisini

acılarım iyice bol gelir sana

sevincim bir türlü tutmaz sevincini

aysel git başımdan ben sana göre değilim

ümitsizliğimi olsun anlasana

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim



sevindiğim anda sen üzülürsün

sonbahar uğultusu duymamışsın ki

içinden bir gemi kalkıp gitmemiş

uzak yalnızlık limanlarına

aykırı bir yolcuyum dünya geniş

büyük bir kulak çınlıyor içimdeki

çetrefil yolculuğum kesinleşmiş

sakın başka bir şey getirme aklına

aysel git başımdan ben sana göre değilim

ölümüm birden olacak seziyorum

hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

aysel git başımdan seni seviyorum

atilla ilhan               ben artık küsüm
Beni de kırdılar içimde kırdılar

karanlık camlardan sular akıyordu

şimşekli bir boşlukta saat vurdu

beni de kırdılar belki yalnızdılar

belki onların da çocukluğu yoktu

bütün şarkılara kapalıydılar

bir genç kız değmemişti saçlarına.



Beni de kırdılar ben artık küsüm

yağmurları yağmıyor ağaçlarıma

sularından içmiyorum susadım ama

beni de kırdılar soğuk bir ölüm

çevik bir bıçak gibi çakıldı aklıma

oysa bir şarkıyım yeniden doğan günüm

bütün şarkılara kapalıydılar.

atilla ilhan             ben sana mecburum
Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin

İçimi seninle ısıtıyorum.



Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor

Bu şehir o eski İstanbul mudur?

Karanlıkta bulutlar parçalanıyor

Sokak lambaları birden yanıyor

Kaldırımlarda yağmur kokusu

Ben sana mecburum, sen yoksun!



Sevmek kimi zaman rezilce korkudur

İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur

Tutsak ustura ağzında yaşamaktan

Kimi zaman ellerini kırar tutkusu

Birkaç hayat çıkarır yaşamasından

Hangi kapıyı çalsa kimi zaman

Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu



Fatihte yoksul bir gramafon çalıyor

Eski zamanlarda bir Cuma çalıyor

Durup köşe başında deliksiz dinlesem

Sana kullanılmamış bir gök getirsem

Haftalar ellerimde ufalanıyor

Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem

Ben sana mecburum, sen yoksun!



Belki Haziranda mavi benekli çocuksun

Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor

Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden

Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun

Bütün ıslanmışşın tüylerin ürperiyor

Belki körsün kırılmışsın telâş içindesin

Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor.



Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Bu kurtlar sofrasında belki zor

Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden

Ne vakit bir yaşamak düşünsem

Sus deyip adınla başlıyorum

İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin

Hayır başka türlü olmayacak

Ben sana mecburum bilemezsin...

atilla ilhan                          bence malumdur
dikenin kalbime battigi bir sonbahar gunudur

senelini bulutlarin icinde gezdirirsin

bulutlar senin gozlerinin ustunde yururler

icini kurtlar kemirir bence malumdur

bugulanmis camlarin arkasinda masmavi yuzun

senin atesler icinde oldugun bence malumdur

ellerin muhakkak cocuk elleridir

hep kimsenin bilmedigi turkuler dusunursun

onlar neden daima okul turkuleridir

suleymanciktan bahseder kara toprakta acik

yesil bir yildiz gibi akip giden suleymanciktan

ve karinca yuvalarindan bahseder

isiksiz komursuz karinca yuvalarindan

gokyuzunde kizil bir hilalin kaydigini gorursun

sen ansizin gokyuzunde gorunursun gozlerinin rengi

bence malumdur

elinde degildir aksam serinliginde usursun

eylul'den itibaren geceler hazindir uzundur

sokaklar yorulur uykuya varip gelirler

sokaklarin ustune bulutlar gelirler

bulutlarin ustune yildizlarin gozleri gelir

bir yildiz bir yildizin ardinca gider

yildizlarin kaybolduklari yer

bence malumdur

karanlikta bir seyler kopar dagilir

uzaktan yabanci sesler duyulur

sen elini bulutlarin icnde gezdirirsin

elin hayalerimi dagitir

bilirsin sen elini bulutlarin icinde gezdirirsin

atilla ilhan                beni ararsan
Bir gün hatırlayıpta beni ararsan

Susuz bıraktığın çöllerdeyim ben

Aklına gelirde eve uğrarsan

Bilki artık yokum,ellerdeyim ben...



Pencere önünde gözyaşı yuttum

Gönlümü hep geli diye avuttum

Acıyla öfkeyle sımsıkı tuttum

Koparıp yırttığım tüllerdeyim ben...



Gündüz güneşimdin geceler ayım

Şimdi kapkaranlık bir kuyudayım

Yokmuş zere kadar kalbinde payım

Bilmezsin ne hazin halerdeyim ben



Kapanmaz bilirim aşk yaraları

Bıraktım sana tüm hatıraları

Paket paket içtim sigaraları

Etrafa savrulmuş küllerdeyim ben...



Çok geç anladımki her şey bir yalan

Mutlu bir kaç gündü geride kalan

Sana getirmiştim bakta oyalan

Vazodaki solmuş güllerdeyim ben

atilla ilhan                   böyle bir sevmek
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular

yağmur giyerlerdi sonbaharla bir

azıcık okşasam sanki çocuktular

bıraksam korkudan gözleri sislenir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir.



Hayır sanmayın ki beni unuttular

hala arasıra mektupları gelir

gerçek değildiler birer umuttular

eski bir şarkğ belki bir şiir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir.



Yalnızlıklarımda elimden tuttular

uzak fısıltıları içimi ürpertir

sanki gökyüzünde bir buluttular

nereye kayboldular şimdi kimbilir

ne kadınlar sevdim zaten yoktular

böyle bir sevmek görülmemiştir          elde var hüzün
söyleşir

evvelce biz bu tenhalarda

ziyade gülüşürdük

pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının

ne meseller söylerdi mercan köz nargileler

zamanlar değişti

ayrılık girdi araya

hicrana düştük bugün



ah nerde gençliğimiz

sahilde savruluşları başıboş dalgaların

yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller

elde var hüzün



o şehrâyin fakat çıkar mı akıldan

çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması

sırılsıklam âşık incesaz

kadehlerin mehtaba kaldırılması

adeta düğün

hayat zamanda iz bırakmaz

bir boşluğa düşersin bir boşluktan

birikip yeniden sıçramak için

elde var hüzün

atilla ilhan            geç kalmış ölü
Korkacak bir şey yok hesap tamam

Sıram geldi mi hatta güleceğim

Kendimi hazırladım biliyorum

Önce Turgut arkasından Ömer haybo

Daha sonra varujan sonra nureddin

Sonra ben değilsem demokrat toni

Sonra o değilse mutlaka benim

Kendimi hazırladım biliyorum



Aysel'in gölgesine saklandım

Hep susamışım su içiyorum.

atilla ilhan            güz söylenceleri
Nedir bu yüzyıldır karanlık bakışlarını görürüm ayin

başımı çevirip duyarım kokusunu bir güz günü korkulu

sabahın serinliğini taşır derin duyguların

pınar tadında duru çimen kokan

yaşlı ağaçlarda salınır gizemli ışınları Omega'nin

Nedir bu onulmaz bir yara gibi yüzün

bırakırım artık ne olursa olsun

köprülerin orada çökmüş toprak mi

yoksa yiten deniz mi içimizde uğuldayan



ağzın mayıs ağzı

Kuskundur gövden, ama

bir zamanlar gülde gözükmüştü tanrı

nice güller böyle gövdenden yaprak dökerken



Nedir bu kuskun kısır toprak

üstünde bin bir dansı onaylamayan rüzgar

uçup giden yaz içindir

dokunmayın ayin tenine

yanar parmak uçlarınız, teniniz sonra

nedir bu yüzün uzak yasam taraçalarında

atilla ilhan             iki yüzlü melekler
Sayende sayeban olduk İstanbul şehri

sayende sebil olduk aç kaldık sefil olduk

yıldızlar dem çekti güvercinler gibi başucumuzda

ve yaktı perişan eyledi sine-i sad-paremizi

saplanıp hançer misali bir hilal

sokaklar serseri biz serseri

yüksek kaldırım’da.

Bir Cezayir şarkısını dile getirdi plaklar

cadde-i kebir: bütün ışıklarını yakmış bir gemidir

sinemalar nerdeyse boşalacaklar.



Vay anam vay

sen ne dersin İstanbul

sen garip bir şair olsan söyle ne halt edersin

kimin gücü yeterse kahretsin pazarlığı

sefalet akıyor gürül gürül sokaklardan

yol üstünde bir şehvet çarşısı tıklım tıklım

yol üstünde sevda pazarlığı aşk pazarlığı

kurtulmadık gitti bu denlü kepaze hayattan.

Hep böyle gecelerin koynunda yaşadık

geceler serseri biz serseri.

Karakoldaki aynada safran gibi kirli yüzümüz

gözlerimiz hasta gözleri ellerimiz hasta elleri

kırılmış kavala dönmüşüz.



Sen söyle serseriler kıralı İstanbul

sen söyle iki gözüm

hangi merhem çaredir şu bizim yaramıza

yel üfürdü su götürdü gençliğimizi

elimiz boşa geldi meydanlarda kaldık

meydanlar serseri biz serseri

sağımız sefalet solumuz ölüm

işte geldik gidiyoruz

kahrolasın

kahrolasın İstanbul şehri.

atilla ilhan                  istanbul ağrısı
kanatları parça parça bu ağustos geceleri

yıldızlar kaynarken

şangır sungur ayaklarımın dibine dökülen

sen

eğer yine İstanbul'san

yine kan kopuklu cehennem sarmaşıkları büyüteceğim



pancak pancak şiirler tüküreceğim

demek yine ben

limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor

kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler

Yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları

mavi asfaltlara çokmuş

diz bağlıyor

eğer sen yine İstanbul'san

kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan

Sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp

intihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan

Anadolu üstlerine bakıp bakıp

ağlayan

sen eğer yine İstanbul'san

aldanmıyorsam

yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa

kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar

yine senin emrindeyim

utanmasam

gözlerimi damla damla kadehime damlatarak

kendimi yani su bildiğim Atilla ilhan'ı

zehirleyebilirim



sonbahar karanlıkları tuttu tutacak

tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor

imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den

tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş

direksiyonlarının koynuna girmiş biçkin şoförler

uykusuz dalgalanıyor



ulan İstanbul sen misin

senin ellerin mi bu eller

ulan bu gemiler senin gemilerin mi

minarelerini kurdan gibi dişlerinin arasında

liman liman götüren

ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi

aksamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar

neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor

antenlerinden

neden

peki İstanbul ya ben

ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy

gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu Abbas

ya benim kahrım

ya senin ağrın

ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın

çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi

burgu burgu içime boşalttığın

o senin ağrın

o senin



eğer sen yine İstanbul'san

yanılmıyorsam

koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim

Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok isçilerine

satir satir okumak istediğim

sen

eğer yine İstanbul'san

eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim



ulan yine sen kazandın İstanbul

sen kazandın ben yenildim

kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar

yine emrindeyim

ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa

parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam

hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa

yanılmıyorsam

sen eğer yine İstanbul'san

senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar

göz bebeklerimde gezegenler gibi donen yalnızlığımdan

bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir



ulan bunu sen de bilirsin İstanbul

kaç kere yazdım kim bilir

kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken

1949 eylul'unde birader mirc ve ben

sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık

sana taptık ulan

unuttun mu

sana taptık

atilla ilhan          sana ne yaptılar
sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi

Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin

Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında

Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin

Seni görür görmez özgürlüğümden utandım

Söyle ne içersin, çay mı kahve mi

Çok değişmişsin birden tanıyamadım.



Saçların uzundu, omuzlarına akardı

Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından

Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın

Gülerdin, içimize aylar doğardı

Görünmez dağların arkasından

Eski gülümsemeni beyhude aradım

O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi

Çok değişmişsin birden tanıyamadım.



Bir çay içer misin, yoksa kahve mi

Kibritim yok, demek cigaraya başladın

Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var

Böyle bir kız değildin sen eskiden

Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?

Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken

O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi

Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

atilla ilhan             sisler bulvarı
elinin arkasında güneş duruyordu

aylardan kasımdı üşüyorduk

ağacın biri bulvarda ölüyordu

şehrin camları kaygısız gülüyordu

her köşe başında öpüşüyorduk



sisler bulvarı'na akşam çökmüştü

omuzlarımıza çoktan çökmüştü

kesik birer kol gibi yalnızdık

dağlarda ateşler yanmıyordu

deniz fenerleri sönmüştü

birbirimizin gözlerini arıyorduk



sisler bulvarı'nda seni kaybettim

sokak lambaları öksürüyordu

yukarda bulutlar yürüyordu

terkedilmiş bir çocuk gibiydim

dokunsanız ağlayacaktım

yenikapı'da bir tren vardı



sisler bulvarı'nda öleceğim

sol kasığımdan vuracaklar

bulvar durağında düşeceğim

gözlüklerim kırılacaklar

sen rüyasını göreceksin

çığlık çığlığa uyanacaksın

sabah kapını çalacaklar

elinden tutup getirecekler

beni görünce taş kesileceksin

ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!



sisler bulvarı'ndan geçtim sırsıklamdı

..........

..........             yağmur kaçağı
elimden tut yoksa düşeceğim

yoksa bir bir yıldızlar düşecek

eğer şairsem beni tanırsan

yağmurdan korktuğumu bilirsen

gözlerim aklına gelirse

elimden tut yoksa düşeceğim

yağmur beni götürecek yoksa beni



geceleri bir çarpıntı duyarsan

telâş telâş yağmurdan kaçıyorum

Sarayburnu'ndan geçiyorum

akşamsa eylül'se ıslanmışsam

beni görsen belki anlayamazsın

içlenir gizli gizli ağlarsın

eğer ben yalnızsam yanılmışsam

elimden tut yoksa düşeceğim

yağmur beni götürecek yoksa beni

atilla ilhanne düşünüyo acabagüzel bir fotobedirhan gökçe
 
 
   
TAKVİM..  
 

 
 
 
www.dostyurdu.com

ein Bild


 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol